26 Kasım 2012 Pazartesi

      Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba öncelikle kendime, son yazımda gelecek için Orloj Saat Kulesi ve Karl Köprüsü tanıtım yazısı sözümü unutmuş değilim ama bu vaat beni maalesef blog yazmaktan uzaklaştırdı, anladım ki planlayarak değil sadece hissederek yazabiliyorum :) Böylelikle bu da bana ders oldu, çünkü bu uzun arada  önceliği başka bir ana başlıkta toplamış olduğumdan hissettiklerimi, düşündüklerimi, gördüklerimi paylaşamadım . Ama bunun yanı sıra verilen sözler her zaman tutulmalı (mümkün oldukça) bu inancım yüzünden vaat etmiş olduğum bu yazıyı erteleme kararı aldım. Aralık sonu gibi bahsettiğim yerleri tekrar ziyaret edeceğim ve yazımı o zaman yayınlayacağım, hislerimi tazeleyerek.

      Bugün 26 Kasım 2012 hislerimi sadece kısa bir kaç cümle ile paylaşmak istiyorum.

     Kalp din, dil, ırk, kültür farklılığı tanımaksızın birbirine değer ve bütünleşir. O kadar aynı olursunuz ki sanki beraber doğup büyümüşcesine yakın, tanıdık. Farklı çizgi filmler izleyip büyümüş olsanız da, annenize farklı bir dil ile seslenmiş olsanız da, farklı yiyeceklerin tadına varmış olsanız da karşınızdaki kalp size en yakın olandır. Bazen şuna inanıyorum, iki insanın aynı ruhla yaratılıp birinin dünyanın bir tarafına, diğerinin başka tarafa fırlatıldığına, şanslı olanlar dünyanın öbür ucunda da olsa buluyorlar ruh eşlerini, kimileri aynı yere düşse de bulamıyor bazen.

Hepimize sonsuz aşk ve mutlulukla taçlandırılmış bir ömür diliyorum yanınızdaki eş kalpleriniz ile . . .
Sevgiyle kalın.

13 Ekim 2012 Cumartesi

13 ekim

    Son olarak tam yazımı bitirdim sayfamı kapatacağım gözümün ucuyla tarih başlığına baktım ve yine 13 . Benimle bir derdi var bu 13'ün son zamanlarda hep karşıma çıkıyor. Öyle uğursuz sayı falan inanmıyorum baştan söyleyeyim ancak anlayamadım, sinemaya giderim koltuk numarası 13 tür. Bankaya giderim sıra çıkar 613 , gün içinde 13:13 saatini pek kaçırmam tesadüf hergün ayarlanmış gibi o saatte bakarım saatime. Prag fotoğraflarımı düzenlerken yazımda kullanırım diye ayırmıştım bu kareyi, bir de ne göreyim bu fotoğrafı 2007 de Prag'a  ilk seyahatim sırasında çekmiştim. Anladım ki bu son zamanlarda değil daha da eski bir konuymuş :) Bu da küçük bir detay bugüne dair...

Biraz da Prag'tan bahsedelim.

     Merhabalar, ilk yazım Çek Cumhuriyeti ile ilgili idi. Çek Cumhuriyeti denince tabii ki akıllara ilk Prag gelir. Prag büyülü bir şehir, beni tanıyan ve yaşantımı bilenler bu konuda objektif davranamadığımı düşünebilirler belki ama gezdiğim Avrupa şehirleri arasında şu ana kadar en beğendiğim şehir olma özelliğine sahip gerçekten. Bu arada yaşanılası bir yer gibi düşünülmesin, görsel anlamda ve turistik anlamda en beğendiğim şehir bunu da belirtmek isterim. Daha gezmediğim bir çok Avrupa şehri var belki bir gün karşıma bu fikrimi değiştirecek bir yer çıkar ama yazdıklarım ancak o zaman hükümsüz olur.
    Hitler'in bombalamaya kıyamadığı şehrin Prag olduğunu biliyor muydunuz? Bunu sanırım bu şehri ziyaret eden herkes bilir ve onaylar. Bense Prag'ı kendimce şöyle tanımlarım: Şehrin sokaklarında yürürken elinizdeki kameranın deklanşörüne her hangi bir kadraj belirlemeden basın ve bakın. Rastgele bile çekseniz harika fotoğraflar elde edebilirsiniz. Çünkü Prag o kadar güzel bir şehir.
   Yapılabileceklerden bahsedecek olursak. İlk rota Aziz Vitus Katedralidir. Katedralin içinde 287 basamaklı merdiven bulunmaktadır. Bu basamakları aştığınız takdirde muhteşem bir manzara ile karşılaşmanız garanti. Fakat  klostrofobi ve kalp hastalıklarına sahip olanlar için önerilmez. Şayet bende klostrofobi olmamasına rağmen merdivenleri çıkarken panik ve boğulma hissi ile karşı karşıya kaldım neyse ki inerken hissetmedim. Bunun nedeni merdiven boşluğu çok dar ve yukarıya doğru sürekli dönerek çıkıyorsunuz aralarda ufacık pencereler ile dış dünya bağlantısı var, bunun yanı sıra peşinizden çıkanları ve yukarıdan inmeye çalışanları da hesaba katarsanız zor bir durum :) Ama çıkmayı başardıysanız, işte mükafatınız.
Katedral'in içi ile ilgili fotoğraf ve bilgileri diğer bloglardan ve sitelerden edinebileceğinizden ben farklı 
bir açı göstermek istedim. Bu arada Katedrali ücretsiz gezmeniz mümkün. Prag dolu dolu bir şehir, devam edecek..

Gelecek yayında Orloj saat kulesi ve Karl Köprüsü .

   

12 Ekim 2012 Cuma

Yüksek hoşgörü eski zamanın erdemi.

      Yüksek hoşgörü eski zamanın erdemi imiş, fakat gel gör ki o zaman yüksek hoşgörü sahipleri insanlar zatı muhterem sayılırlarmış. Zatı muhterem kıymetli kişi anlamına geliyor. Şimdilerde maalesef hoşgörülü insanlar diğerlerine kıymetsiz geldiği gibi bir de aptal zannediliyorlar. Ne zaman bu kadar yozlaştık? Ne zaman eski güzel ahlakımızı, erdemimizi kaybettik insanlık olarak?
      Ben merkezci insanlar, toplumlar, aileler, bireyler bu çekirdeğe kadar iniyor. Dünyayı yaşanması zor hale getirenin bunlar olduğunu düşünüyorum. Empati yeteneğimiz gün be gün zayıflıyor. Korkar olduk birbirimizden, kendimizden zarar almaktan, zarar vermekten. Ben kızıyorum çünkü hoşgörülü olmama izin verilmiyor. Ben kızıyorum çünkü suskunluğum artık erdem sayılmıyor. Geri istiyorum herşeyi kaybettiğimiz değerlerimizi.
      İnsanları kıracak mıyım kırmayacak mıyım diye düşünmeden düşünceleri  usturupsuz bir dille karşındakinin yüzüne söylemenin adı doğallık olmuş. Acımasız eleştirilerini, sadece kendi doğrusu olan yargılarını veya karşısındakinin hatalarını, gülümseyen bir maskeyle üçüncü kişilerin yanında çıkarmak marifet onun da ötesinde sempatiklik  olmuş. Karşısındakini anlamadan, dinlemeden belki de gerçekten birşey anlatıyordur demeden ilgili ilgisiz, yarı espirili yarı diğerlerinin ilgisini toplayıcı cevap verenin de adı hazır cevap olmuş. Minnet diye bir duygunun sözü bile edilmiyor, zaten nesli tükenmiş.
     Kızıyorum çünkü öyle bir zamandayız ki insanın kendi olabilmesine bile izin verilmiyor. Ben bu değerleri kaybetmek istemiyorum. Bırakın kendim olayım hoşgörüm aptallığımdan değil erdemimden, suskunluğum söyleyecek lafımın olmamasından değil seni kırmak istemediğimden olsun. Ben bilmiyorum çünkü öyle gülen bir yüzün arkasına sığınıp, bana lafla olan saldırını senin taktiğin ile sana geri püskürtmeyi. Benim cümlelerim değerli onları tartıp biçip kullanıyorum çabuk tüketmemek adına. Benim insanlarım değerli bu yüzden konuşurken cümlelerimi tartıp biçiyorum insanlarımı tüketmemek, kaybetmemek adına.
     Kaybettiğimiz bu değerler Türkçe'mizde ki eski inceltme işaretleri gibi kağıt yazmak eskiden daha yumuşaktı okunduğu gibi daha doğaldı. Şimdi gördüğümüz gibi okumuyoruz hiçbirşeyi, sahte inceltmeler var kelimelerimizde. Ben açıkça söylüyorum, ima yok, sahtelik yok, doğrudan söylüyorum hepsini geri istiyorum..


Hayatımın farklı dönemlerinde karşıma çıkıp bu hislerimi tetikleyen olaylar yaşatan insanlara teşekkür ediyorum. En azından yaşıyorum, farkındayım, hissediyorum ve yazıyorum..

8 Ekim 2012 Pazartesi

Türk Hava Yolları

    Merhabalar, umarım herkes Türk Hava Yolları'nın yeni reklamını görmüştür . Son dönemde izlediğim en başarılı reklam olduğunu düşünüyorum. Bu çalışmayı izlemek bana gurur verdi gerçekten, düzgün işler yapıldığını görmekte öyle. Fikir sahibini tebrik ediyorum. Henüz izlememiş olanlar için video yükledim. Reklamın sonunda söylendiği gibi hepimizin gururu! İyi seyirler.

6 Ekim 2012 Cumartesi

Bir yerden başlamak gerek..

Bouzov Hrad
   Merhaba, benim gibi yazmayı seven bir insan için bu deneyime blog ile başlamak güzel bir fikir gibi görünüyor. Bir çok başlangıç yazısı eledikten sonra kafamda. Aslında hiç lafı dolandırmadan amacıma yönelik bir post ile başlamak istedim.İlk olarak biraz uzağa gitmek istiyorum. Paylaşmak istediğim bir yer var.

  Bu yıl ağustos ayında ziyaret ettiğim Bouzov Hrad yani Bouzov Kalesi bu Çek Cunhuriyeti'nde bir kale. Bu kalenin özelliği içerisinde gerçekten  şövalyelerin yaşamış olması, döneminde onlara ev sahipliği yapmış. Eğer yolunuz düşer  de gezmek isterseniz Çek Cumhuriyeti'nde Olomouc şehrine yakın bir lokasyonda. Bulunduğu bölge itibariyle aynı zamanda etrafında bir çok gezilecek yer var. İçeride normalde fotoğraf çekilmesi yasak. Girişte fotoğraf için ayrıca ücret vermeniz gerek ancak o da sadece izin verilen yerlerde çekim yapabilmeniz için. Pek değmiyor anlayacağınız. Ama hafızadan silinmeyecek bir avlusu mevcut.


Avlunun ortasında bir kuyu bulunmakta üzeri kafesli fakat kafes aralıkları geniş olduğu için tabii ki kuyunun 
dibinde bir çok kamera, telefon ve güneş gözlüğü var. Ama ilginçtir ki demir para yok mesela.  :) Kalenin alt katında bir ibadethane var çoğunlukla benzeri yapılarda yani şato ve kale gibi yerlerde ibadethaneler yaptırılmış.


  Kalenin içini yasak olduğundan maalesef gösteremiyorum fakat anlatacak olursak, bana göre biraz hayal kırıklığına uğratan bir konu, kalenin içi baştan aşağıya yenilenmiş yani orjinal halinden örnekler az ama içi neredeyse tamamen ahşap ve işçilik muhteşem. Yenilenme nedeni ise şövalyelerden sonra kale de dönemin soylu Çek ve Moravya'lı ailelerin de yaşamış olması. Bu arada Moravya o bölgenin adı bu konuda detaylı bilgiyi başka bir post ile vermek istiyorum. Ama elbette içeride orjinal tablolar, eşyalar , hatta gizli bölmeler bile mevcut. Etkileneceğinizi düşündüğüm bir konu da haçlı seferleri esnasında kullanılan savaş aletleri ve bunu betimleyen resimler. Burada Osmanlı'nın izlerine rastlayabilirsiniz. Ayrıca kaleye gidiş yolunda bir sürü değişik yiyecek ve içecek stantları da mevcut aynı zamanda O döneme uygun yapılmış şövalye başlıkları ve kılıçları gibi aksesuarlar da satılmakta.

Giriş ücreti : 2 kişi için 300 Kč yani 300 Çek Kronu . TL olarak bugünün kuru ile yaklaşık 28.38 tl gibi bir ücret. Görülmeye değer.

Fotoğraflar sadece size göstermek için lütfen kopyalamayın.